Online-Bilgi Yardımı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Online-Bilgi Yardımı

Online-Bilgi | Uzun Soluklu Paylaşım
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 BÜYÜME ve GELİŞME

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Teorim
Forum Admin
Teorim


Mesaj Sayısı : 540
Kayıt tarihi : 02/04/10
Nerden : Türkiye

BÜYÜME ve GELİŞME Empty
MesajKonu: BÜYÜME ve GELİŞME   BÜYÜME ve GELİŞME Icon_minitimeÇarş. Mayıs 19, 2010 2:21 pm

1. Büyüme ve Gelişmenin Tanımı
Büyüme ve gelişme, döllenmeden sonra
anne karnında başlayarak erişkinliğe kadar sürer, Çocukları
yetişkinlerden ayıran en önemli özellikler, çocuklarda büyüme ve
gelişmenin görülmesidir. Genellikle büyüme ve gelişme terimleri eş
anlamlı olarak kullanılır. Ancak büyüme ve gelişme farklı farklı
olaylardır. Büyüme vücut hacmindeki ve kütlesindeki artışa denir.
Gelişme ise biyolojik olgunlaşma sürecini ifade eder. Büyümede hem hücre
sayısı hem de hücrenin hacmi artar. Gelişmede ise dokuların ve
hücrelerin yapısındaki değişiklikler sonucunda biyolojik işlevlerde
olgunlaşma meydana gelir. Gelişme büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin
etkisi altındadır. Bilgi veya bilgiler bütününü bellemek olarak
tanımlanan öğrenme, her yaşta büyüme ve gelişmeyle birlikte gerçekleşir.
Büyüme
ve gelişme her ne kadar farklı olaylarsa da birbiriyle bağlantılı
değişik aşamaları bulunan bir süreçtir. Bebeklerin ağırlıkları
doğumlarından itibaren belli aralıklarla sağlık personelince tartılır
boylan ölçülür ve bazı davranış özellikleri izlenir. Böylece bebeğin
büyüme ve gelişmesiyle ilgili herhangi bir olumsuz durumun bulunup
bulunmadığı belirlenir.
2. Büyüme ve Gelişmede Rol Oynayan Faktörler
Büyüme
ve gelişmeyi etkileyen bir çok faktör vardır.
Bunlar; • Genetik, •
Hormonal, • Beslenme, • Fiziki çevredir.
a) Genetik
Anne ve babaya
ait özellikler genlerle taşınarak çocuklara geçer. Anne ve babaya ait
genler çocuğun diğer özelliklerinde olduğu gibi büyüme ve gelişmesinde
de etkilidir. Örneğin, anne ve babasının uzun boylu oluşu belli bir
ölçüde çocuğun boyunda da etkilidir. Uzun boylu anne ve babaya ait
çocukların boyları akranlarına göre biraz daha uzundur.
b) Hormonal
Büyüme
ve gelişmede genetik yanında hormonlar da oldukça etkilidir. Hipofiz,
tiroit ve paratiroit bezlerinden salgılanan çeşitli hormonlar büyüme ve
gelişmeyi etkiler. Örneğin, hipofiz bezinden salgılanan büyüme hormonun
az veya çok salgılanması büyüme ve gelişmeyi etkiler. Büyüme hormonunun
az salgılanması sonucunda cücelik fazla salgılanmasında da dev
cüsselilik (devlik) meydana gelir. Yine akromegali gibi gelişim
bozuklukları da hormonal kaynaklıdır.
c) Beslenme
Büyüme ve
gelişmede etkili olan faktörlerden bir diğeri de beslenmedir. Yeterli ve
dengeli beslenilmediği zaman büyüme ve gelişmede gerilik görülür.
Genetik faktörlerin büyüme ve gelişmeyi etkilediğini belirtmiştik. Uzun
boylu anne ve babadan doğan çocuğun da uzun
boylu olacağını
belirtmiştik. Burada çocuğun uzun boylu olmasında genetik yapının etkili
olması kadar beslenme de etkilidir. Yeterli ve dengeli beslenme
büyümeyi ve gelişmeyi olumlu etkiler. Beslenmesi yetersiz ve dengesiz
olan çocuklarda gelişim bozuklukları görülür.
d) Fizikî çevre
Büyüme
ve gelişmeye etki eden faktörler arasında fiziksel çevrenin ayrı bir
önemi vardır. Fiziksel çevre olarak kabul edilen ısı, ışık, radyasyon,
barınak, gürültü, lağım ve pis sular, hava, çöplükler vb. sayılabilir.
Fizikî çevre şartlarındaki olumsuzluklar sağlığı da olumsuz etkiler.
Dolayısıyla bu olumsuz çevre şartlan büyüme ve gelişmeyi etkiler.
Örneğin, pis suların içme suyu olarak kullanılması çeşitli hastalıkların
oluşmasına neden olur. Hastalıklar ise büyüme ve gelişmeyi olumsuz
etkiler. Yine fizikî çevre içinde yer alan radyasyon, büyüme ve
gelişmeye en fazla etkili olan etmenlerden biridir. Örneğin, Çin
hükümeti tarafından Doğu Türkistan’da yapılan nükleer denemeler sonucu
yeni doğan çocuklarda birçok gelişim bozuklukları görülmüştür.
Radyasyonun etkisiyle yeni doğan çocukların kafa yapısında
anormallikler, göz yuvarlarında bozukluklar, dudaklarda yırtıklıklar
gibi gelişim bozuklukları görülmüştür.
Buraya kadar yapılan
açıklamalardan sonra büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkileyen çevresel
faktörlerden bazılarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
• Annenin
yeterli ve dengeli beslenmemesi,
• Gebelik sırasında hekim kontrolü
dışında ilâç kullanılması,
• Gebeliğin özellikle ilk aylarında
röntgen çektirilmesi, Gebeliğin ilk aylarında grip, kızamıkçık vb.
ateşli hastalıklara yakalanılması,
• Gebe annede böbrek, kalp gibi
sistemik hastalıkların olması,
• Psikolojik travmaların olması büyüme
ve gelişmeyi olumsuz etkileyen çevresel etkenlerden bazılarıdır.
3.
Büyüme ve Gelişme Dönemleri
a) Bebeklik dönemi
Bebeklik dönemi
doğumdan sonraki birinci yaş gününe kadar olan süreyi kapsar. Diğer bir
ifadeyle bebeklik dönemi 0-12 aylar arasıdır. Bebeklik dönemi yeni doğan
ve yeni doğan sonrası dönem olmak üzere iki kısma ayrılır. Yeni doğan
dönemi doğumdan itibaren O- 28 günlük süreyi kapsar. Yeni doğan
döneminden sonraki bir yaşına kadar olan süre ise yeni doğan sonrası
dönemidir. Bebeklik döneminde çocuk tamamen anneye bağlı olup korunmaya
muhtaçtır. Dışardan bakıma ve beslenmeye gerek duyar. Sürekli alıcı ve
pasiftir, ilk üç ayda içe dönük olup zamanının çoğunu uyku ile geçirir,
annesi ve kendisini iki ayrı insan olarak ayırt edemez. Kendisini
annesinden ayrı bir insan olarak algılaması üç aydan sonra başlar.
Beklemeye tahammülü yoktur, ihtiyaçlarının hemen karşılanmasını ister.
Bebeklik
döneminde en önemli organ ağızdır. Bu nedenle bebeklik dönemine oral
dönemi de denilmektedir. Bu dönemde bebek iyi ve kötüyü ağzıyla ayırt
eder. Çevresini ağız yardımıyla tanır. Beslenmesini ağız yoluyla anne
memesinden yaparken anne ile çocuk arasında duygusal bir bağ kurulur.
Bebeklik
döneminde, bebeğin gereksinimlerinin sürekli olarak ve zamanında
giderilmesi güven duygusunu geliştirir. Aksi durumda bebeğin yetersiz ve
:düzensiz doyurulması güven duygusunun gelişmesini olumsuz etkiler.
Bebeklik
döneminde ruhsal gelişme yanında bedensel gelişme de meydana gelir. Bu
dönemde hızlı bir bedensel büyüme ve gelişme gözlenir. Ortalama olarak
3-3,5 kg kadar olan bebek bu dönem sonuna doğru ilk ağırlığının yaklaşık
üç katına ulaşır. Doğumda 350 gram kadar olan beyin, 12 ay sonunda 900
gram kadar olur. Aynı şekilde bebeğin boyu da uzar. Boy, doğumdaki boy
uzunluğunun yarı katı kadar uzar. Bu dönem sonunda el, ayak gibi
organlarını kullanır. Yürümeyi ve konuşma gibi özellikleri kazanmaya
başlar.

b) Çocukluk dönemi
Çocukluk dönemi 1-6 yaşlar arasını
kapsar. Çocukluk dönemi kendi arasında iki ayrı döneme ayrılır. Bunlar;

Özerklik dönemi (anal dönem]
• Oyun dönemi (fallik dönem] dir.
Özerklik
dönemi: Özerklik dönemi 12-36 aylar arasını kapsar. Özerklik döneminde
tuvalet eğitimi verildiğinden bu döneme tuvalet eğitimi dönemi de denir.
Özerklik döneminde bebek ayakta durur, yürür ve konuşur. Bu dönemde
çocuk artık çevresini keşfetmeye başlar. Yavaş yavaş anneye bağımlı
durumdan çıkmaya başlar.
Çocuk bu dönemde sınırsızca özgürlük
kullanmayı isterken anne de tuvalet eğitimini sağlamaya çalışır. Bu
sırada anne ile çocuk arasında mücadele başlar. Tuvalet eğitimine
12-15’inci aylarda başlanabilir.
Özerklik döneminde annenin çocuğa
aşırı baskı uygulaması sonucunda bazı bozukluklar ortaya çıkabilir.
Çocuk, aşırı düzenli, titiz, uysal veya aşırı isyankâr, huysuz, cimri
olabilir.
Bu dönemde çocuk kendi kendine yemek yeme eğilimindedir.
Çocuk biraz ortalığı kirletse de bu davranışı desteklenmelidir.
Oyun
dönemi: Oyun dönemi 3-6 yaş arasını kapsar. Bu döneme okul öncesi dönem
de denir. Oyun döneminde, özerklik dönemine özgü olan inatçılık ve
çeşitli olumsuzluklar ortadan kalkar. Bunun yerine girişken,
yardımsever, canlı, hareketli, kendi işini kendi yapan, oyunu seven,
yaşıtlarıyla ilişki kuran, paylaşma eğilimindeki özellikler gelişir. Bu
dönemde çocuk toplumca kabul edilen amaçlara yönelir ve daha yapıcıdır.
Duygu ve davranışlarını kontrol etme yeteneğini kazanmaya başlar.
Oyun
döneminde çocuğun öykü ve masallara karşı ilgisi daha fazladır. Çocuk
bu dönemde hayalle gerçeği karıştırabilir. Sürekli hareket halindedir.
Dış dünyaya ilgisi artmıştır. Bu dönemde çocuk cinsel organını keşfeder.
Kızlar kız çocuk, erkekler de erkek çocuk olduklarını fark eder. Bu
dönemde erkek çocuklar anneye, kız çocuklar ise babaya yakınlık duyar.
Zamanla erkek çocuğun anneye duyduğu aşırı yakınlık azalır. Erkek çocuk
babayla ilişki kurmaya başlar. Bu durum kızlarda daha uzun sürer.
Çocukta benlik gelişir.
c) Okul çağı dönemi

Okul çağı dönemi, çocuğun aileden ayrılıp dış dünya ile tanıştığı
çağdır. Okul çağı dönemine ilkokul çağı da denir, ilkokul çağı 6-11
yaşları arasıdır. Bu dönem, ergenliğin ilk belirtilerinin olduğu 12
yaşında sona erer. Bu dönemde okul çevresi ve eğitim, çocuğun bakış
açısını genişletir. Bulunduğu ortamda yeni kelimeler öğrendiğinden
kelime dağarcığı zenginleşir. Soyut kavramlar çocuk tarafından
öğrenilmeye başlanır. Kendisinin toplum ve çevre tarafından
benimsenmesine önem verir.
Çocuklar kendi cinsleriyle gruplaşma
eğilimindedir. Okul döneminde çocukların cinsel kimliği iyice
belirginleşir. Çocuk doğruyu, yanlışı, iyiyi ve kötüyü ayırabilecek
özellikleri kazanmaya başlar. Okul çağı döneminde de çocuk oldukça
hareketlidir.’ Oyun oynar ancak oyun döneminden farklı olarak oyun
sokağa kaymış ve akranlarıyla oynamaktan zevk alır duruma gelmiştir.
Okul
döneminde çocuk aileden ayrılarak yeni bir çevreye girer. Böylece yeni
arkadaş ve dolayısıyla yeni ilişkiler kurar. Bu dönemde anne ve babanın
yanında öğretmeni örnek almaya başlar. Oyun okul döneminde de önemlidir.
Oyun oynaması sırasında ve diğer durumlarda çocuk kendi cinsiyle
birlikte olma eğilimindedir. Bu dönemde kurallara sıkı bağlılık vardır.
Doğru ve yanlışı çocuk ayırt edebilir. Bu dönemde çocuğun özelliklerinin
diğer çocuklardaki özelliklerle karşılaştırılması oldukça yanlıştır. Bu
durum çocuklarda güvensizlik duygusunun gelişmesine neden olur.
Okul
döneminde dikkat edilmesi gerekenlerden birisi de çocukların kavrama
yeteneklerinin farklı olacağıdır. Bu durum öğretmen ve aile tarafından
bilinerek davranışlar buna göre ayarlanmalıdır. Okuldaki ve evdeki
ilişkilerin, çocuğun bedensel ve ruhsal gelişimini önemli ölçüde
etkilediği unutulmamalıdır.
d) Ergenlik dönemi
Ergenlik dönemi
okul çağının bittiği 12’nci yaştan sonra başlar ve 21 yaşına kadar
sürer. Diğer bir ifadeyle 12 - 21’inci yaşlar arasına ergenlik dönemi
denir. Çocuklukla yetişkinlik arasındaki dönem olan ergenlik dönemi
kendi arasında erken ergenlik, tam ergenlik ve geç ergenlik olarak üç
döneme ayrılır. Ergenlik dönemine ait özellikler ilerleyen konularda
ayrıntılı açıklanacaktır.

e) Yetişkinlik dönemi
Yetişkinlik
dönemi 21-65 yaşlar arasındaki dönemdir. Yetişkinlik döneminde belli bir
olgunluğa erişilmiştir. Bu dönemde evlilikler yapılır. Çocuklar doğar
ve sorumluluk artar. Ailenin geçimi için anne ve baba çalışır.
Anne
ve baba toplumsal sorunlarla iç içedir. Dışardan gelen sorunlara anne ve
baba birlikte göğüs gererek mücadele eder. Bütün kararlar anne ve baba
tarafından verilir.
Yetişkinlik döneminde büyüme ve gelişme
durmuştur. Vücudun yapım ve yıkım oranı eşittir.
Yetişkinlik
döneminde kişi artık toplumun yetişkin bir bireyi olup değişik görevler
üstlenmiştir. Dengeli kararlar almak ve gerçekçi yaklaşımlarla,
yüklenmiş olduğu görevleri yerine getirmek zorundadır. Attığı her adımın
sonuçlarını değerlendirme durumundadır. Başarılarını ve
başarısızlıklarını dengeli bir şekilde değerlendirmelidir. Bu dönemdeki
kişi, toplumun güven duyduğu dengeli üretken ve sağlıklı ilişkiler
kurabilen bir bireyi olmak zorundadır. Kişi geleceğine güven duymalı,
kendini geliştirme çabası içinde olmalıdır. Yetişkinlik döneminin bir
diğer özelliği de ailelerin kurularak topluma yeni bireyler
kazandırılmasıdır. Bu nedenle yeni kuşaklar yetiştirilirken onlara
rehberlik yapılmalıdır.
f) Yaşlılık dönemi
Yetişkinlik dönemden
sonra gelen yaşlılık dönemi 65 yaşından sonraki dönemi içine alır.
Yaşlılık dönemine ihtiyarlık dönemi de denir. Yaşlılık döneminde
vücuttaki yapım yıkımdan azdır. Bu nedenle yaşlıların vücutlarında
küçülme başlar. Yaşlı insanlar artık iş gücünü kaybetmişlerdir. Bu
dönemde yaşlılar kendini işe yaramaz hissine kapılabilir. Buna bağlı
olarak içe kapanabilir. Yaşlılara, kendilerini yalnız ve işe yaramaz
gibi duygulara kapılmaması için gerekli önem verilmelidir. Yaşlıların
bilgi ve tecrübesinden faydalanarak onlara ihtiyaç duyulduğu hissi
verilmelidir.
4. Ergenlik Dönemi ve Özellikleri
Ergenlik dönemi
çocuklukla yetişkinlik arasındaki geçiş dönemidir. Bu nedenle kendine
özgü özellikleri taşır. Bu dönemin en önemli özelliği hızlı bedensel,
ruhsal ve cinsel gelişmenin görülmesidir. Ergenlik döneminin de içinde
bulunduğu büyüme ve gelişme dönemlerindeki vücut oranındaki değişmeler
belirgin bir şekilde kendini gösterir. Daha önce de belirttiğimiz gibi
12-21 yaşlar arası ergenlik dönemidir. Ergenlik çağına giriş yaşı
cinsiyete ve iklime göre değişir. Kızlar ergenlik dönemine erkeklere
göre 2 yıl daha önce girer. Sıcak ülkelerde ergenlik çağına girme,
İsveç, Norveç gibi soğuk ülkelere göre daha erken olur.
Ergenlik
döneminde boy uzaması erkeklerde 10-30 cm, kızlarda ise 10-20 cm
arasındadır. Aynı şekilde ergenlik döneminde ortalama 15 kg kadar kilo
artışı meydana gelir. Kilo ve boy artışıyla birlikte iskelet sisteminde
de önemli değişiklikler olmaktadır. Yağ dokusunda artma ve kas dokuda
gelişme olur. Yağ doku ve kas dokudaki değişiklikler kız ve erkeklerde
farklılık gösterir. Kas gelişimi erkeklerde kızlara göre daha fazla, yağ
dokusundaki artış ise kızlarda erkeklere göre daha fazla oluşur.
Ergenlik dönemindeki değişikliklerden bir diğeri de hormonlardaki
artıştır. Özellikle büyüme hormonu ile eşeysel hormonlarda artış olur.
Ergenlik
dönemindeki kızlarda ve erkeklerdeki değişiklikleri kısaca aşağıdaki
gibi açıklayabiliriz.
Ergenlik dönemindeki kız çocuk: Ergenlik
dönemine giren kız çocuklarında bazı değişiklikler görülür. Ergenlik
dönemindeki kız çocuğunda ikincil değişiklikler oluşur. Bu değişiklikler
sonucu ergenlik dönemindeki kız çocukların vücutlarında keskin çizgiler
kaybolmaya, kollar, bacaklar ve diğer organları bir kadındaki gibi
biçimlenmeye başlar. Koltuk altları ve cinsel bölgelerde kıllanma olur.
Yüzlerde sivilceler oluşabilir, ikincil değişikliklerin yanında meydana
gelen asıl değişiklikler yumurta hücresinin olgunlaşması ve buna bağlı
olarak meydana gelen âdet kanamalarının başlamasıdır.
Ergenlik
dönemindeki kızlarda adet kanamalarının başlangıcı genellikle 10-13
yaşlandır. Âdet kanamaları başlangıcı bazen 15-16 yaşlarına kadar
gecikebilir. Adet kanaması, döllenmiş yumurtanın kopan rahim içi epitel,
kan ve akıntılarla dışarı atılması olayıdır. Yumurtalıklarda yumurtanın
olgunlaşması, olgunlaşan yumurtanın rahime doğru ilerlemesi, bu sırada
rahim içindeki değişikliklerle, daha sonra döllenmiş yumurtanın, adet
kanaması ile ayrılması olaylarının tamamına birden adet döngüsü denir.
Âdet döngüsü normal olarak 28 gündür. Erişkin bir kadının
yumurtalıklarından her 28 günde bir yumurta olgunlaşarak atılır. Yumurta
hücrelerine olgunlaştıktan sonra yumurtalıktan atılması olayına
ovulasyon denir. Ovulasyonla yumurta kanalına (fallop tüpü) atılan
yumurta hücresi erkek eşey hücreleriyle birleşirse döllenme olayı
gerçekleşir. Döllenme olayından sonra gelişme rahimde olacağından rahim
gebelik için hazır duruma gelir. Kan damarları bakımından zengin hâle
gelen rahimin iç tabakası kalınlaşır.
Eğer gebelik meydana gelmeyecek
olursa kalınlaşan bu yüzey tabakası kanama ile birlikte atılır. Âdet
kanaması denilen bu olay 45-49 yaşlarına kadar sürer. Bu nedenle 15-49
yaşlar arasındaki kadınlar doğurgan çağdaki kadınlar olarak kabul
edilir. Âdet kanamaları gebelik oluştuğunda durur. Âdet kanamaları
ruhsal gerilimlerde, streste ve bazı hastalıklarda düzensizleşebilir.
Yolculuk, yorgunluk iklim değişiklikleri de adet kanamasının normal
seyrini bozabilir. Âdet kanamalarındaki düzensizlik kanamanın ilk
yıllarında da görülür, ilk yıllardaki bu düzensizlik 2-3 yıl kadar
sürebilir. Âdet kanamaları 3-5 gün kadar sürer. Kanamanın başladığı ilk
gün yeni adet döngüsünün ilk günü kabul edilir.
Ergenlik dönemindeki
erkek çocuk:
Ergenlik dönemine erkekler kızlara göre daha geç girer.
Ancak kızlara göre ergenlik dönemi daha uzun bir dönemi kapsar. Ergenlik
dönemindeki erkeklerde bazı değişiklikler görülür. Bunlar; yüzde
sivilcelerin meydana gelmesi, sakal ve bıyıkların çıkması, sesin
kalınlaşması, koltuk altlan ve cinsel bölgelerin kıllanması, boydaki
hızlı artış, kasların gelişmesi vb.leridir.
Ergenlik dönemindeki
tipik değişikliklerden olan sesin kalınlaşması ses tellerinin
uzamasından kaynaklanır. Sesin kalınlaşması bazen belirsiz bazen de
konuşma ahenginde düzensizlik yapacak biçimde olabilir.
Ergenlik
dönemindeki kız ve erkeklerde görülen değişiklikler tablodaki gibi
özetlenebilir. Ergenlik dönemindeki kız ve erkeklerde ortaya çıkan
fiziksel, anatomik ve fizyolojik değişikliklerin yanında psikolojik
değişiklikler de meydana gelir. Bu değişiklikler ilerleyen konularda
açıklanacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Teorim
Forum Admin
Teorim


Mesaj Sayısı : 540
Kayıt tarihi : 02/04/10
Nerden : Türkiye

BÜYÜME ve GELİŞME Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜME ve GELİŞME   BÜYÜME ve GELİŞME Icon_minitimeÇarş. Mayıs 19, 2010 2:22 pm

Ergenlik dönemindeki kızlarda görülen değişiklikler Ergenlik dönemindeki
erkeklerde görülen değişiklikler
• Boyda uzama meydana gelir.

Kiloda artış görülür.
• Koltuk altı ve cinsel bölgelerde kıllanmalar
olur.
• Vücut hatları biçimlenir ve göğüs belirmeye başlar.
• Kas
gücü zayıf olup kaslardaki artış yavaştır.
• İlk âdet kanaması
görülür.
• Deri ince ve narindir. • Boyda uzama meydana gelir.

Kiloda artış görülür.
• Koltuk altı ve cinsel bölgelerde kıllanmalar
olur.
• Testis, skrotum ve cinsel organ büyür.
• Kas gücünde artış
olur. Kaslardaki artış kızlara göre daha hızlıdır.
• Gırtlak
gelişerek önde belirgin bir duruma gelir. Buna bağlı olarak ses
kalınlaşır.
• İlk meni gelir.
• Derinin kalınlaşması kızlara göre
daha fazladır.
5. Ergenlik Döneminde Görülen Sorunlar
Ergenlik
dönemindeki kız ve erkeklerde içinde bulundukları “bulûğ” evresinden
kaynaklanan birçok sorun görülebilir. Bulûğ çağı için “delikanlılık”
ifadesi de kullanılır. Delikanlı (adolesan) ifadesi birçok bilim adamı
tarafından gencin ruhsal durumunda meydana gelen önemli değişiklikleri
tanımlamak için kullanılmaktadır.
Bulûğ çağına giren kız ve
erkeklerde fiziksel, anatomik ve fizyolojik değişikliklerin yanında
duygusal değişiklikler de meydana gelmektedir. Bu döneme giren
ergenlerde yalnız olma isteği, sinirlilik, hayal kurma, derslere karşı
olan isteksizlik, çevresindekilere karşı kendisini kabul ettirmeye
yönelik çaba sarf etme gibi durumlar görülür. Ayrıca bu dönemdeki ergen,
giyime ve dış görünüşüne büyük önem verir. Sık sık aynaya bakar
saçlarını tarar. Bulûğ çağındaki önemli duygusal değişikliklerden birisi
de cinsel konulara karşı ilgisinin artmasıdır. Bu dönemde bilgi açlığı
içerisindeki delikanlılara doğru ve yeterli bilgi verilmelidir. Aksi
takdirde hatalı ve yanlış bilgi edinerek hatalı davranışlara
yönelebilirler.
Bulûğ çağındaki gençlerden bazılarında yaşıtlarına
oranla fazla kilo alma, boy kısalığı ve sivilceler görülür. Bu durumdaki
gençler bulundukları durumdan dolayı ruhsal sıkıntıya düşebilir. Ancak
bilinmelidir ki bu durumlar geçici olup, zamanla ortadan kalkacağı için
problem yapılmamalıdır.
Bulûğ çağı da olarak bilinen ergenlik
[delikanlılık] dönemi erken ergenlik, tam ergenlik ve geç ergenlik
olarak üç ayrı evreye ayrılır. Her bir evrede kız ve erkeklerde farklı
değişiklikler gözlenir.
• Erken ergenlik: Ergenliğin erken
dönemindeki kızlarda daha öncede belirtildiği gibi göğüsler büyür ve
daha belirginleşir. Bu durumdan, genç kız dikkat çekeceği düşüncesiyle
rahatsız olur. Dolayısıyla bulunduğu durumdan dolayı bol elbiseler
giyer, yürürken veya otururken omuzlarını öne eğer. Genç kızın
göğüslerinin gelişmesi geciktiği takdirde ise endişeye kapılabilir.
Ergenliğin
erken dönemindeki kızlarda ilk adet kanaması yersiz bir korku meydana
getirebilir. Âdet kanamasından dolayı kendilerinin çevreye hoş olmayan
koku saçtıkları ve pis oldukları düşüncesine kapılabilirler. Eğer genç
daha önce bu konuda ailesi ve öğretmenlerinden yeterli bilgi alırsa
sıkıntılarını daha kolay atlatır.
Erken ergenlikteki erkeklerde ilk
belirtiler testis, skrotum ve cinsel organın gelişmesidir, ilk defa meni
geldiğinde bu durumun normal fizyolojik bir olay olduğu ergen
tarafından bilinmelidir. Aksi takdirde meninin gelmesi durumunda sıkıntı
ve suçluluk duygusuna kapılabilir. Menisinin bulaştığı çamaşırlarını,
çarşafı ve yatağı saklamaya çalışır. Bazı ergenlerde bilgisizlikten
kaynaklanan panik daha da büyük boyutta olabilir. Bazı ergenlerde ise
aksi durum meydana gelebilir. Bunun sonucunda da cinsel organının
gelişmediği korkusu oluşabilir. Ancak ergen zamanla bu durumun ortadan
kalkacağını, bunun cinsel güçle hiçbir ilgisi olmadığını bilirse
problemlerini daha kolay atlatır. Sesin kalınlaşması nedeniyle ergen
kendi sesini tanıyamaz ve buna bağlı sıkıntılar da oluşabilir.
Ergenlik
döneminde görülen sorunların daha kolay atlatılması için ergene gerekli
eğitim verilmelidir. Gerekli eğitim kişinin ailesi ve öğretmenleri
tarafından verilmelidir.
Erken ergenlikte otoriteye (anne, baba,
öğretmen vb.) karşı çıkma davranışları görülür. Ergende yalnız kalma
isteği, çalışmaya karşı isteksizlik, çekingenlik, kendi vücuduna ilgi,
cinsiyetle fazla uğraş gibi sorunlar görülür.
• Tam ergenlik: Bu
dönemdeki kızlarda yüz çizgileri incelerek son biçimini alır. Erkeklerde
yüz erkek görünümü almaya başlar. Üreme organları son biçimini alır.
Ergenlik döneminin değişliklerine alışıldığı evredir. Tam ergenlikte
karşı cinse olan ilgi artar. Anne ve babaya karşı ölen bağlılık
toplumdaki arkadaş çevresine doğru kayar. Grup, önem kazanmaya başlar.
Tam ergenlikte bağımsızlığın kazanılması uğruna ergenin gözünde aile
değer kaybeder. Ergen, arkadaşlarından destek arar. Ergende cinsel
kimliğin benimsenmesinde kendini yetersiz hissetme gibi sorunlar
görülebilir.
Tam ergenlik, fırtına ve stresin yoğun olduğu bir evre
olduğundan ergenin ailesi ve öğretmenleri tarafından bu durum
unutulmayarak uygun davranış gösterilmelidir.
• Geç ergenlik: Geç
ergenlik dönemindeki kişiliğin gelişmesi, aile ile ilişkilerin düzene
girmesi, sosyal ilişkilerin gelişmesi, bağımsızlığın ve cinsel
olgunluğun kazanılması ile ilgili sorunlar azalır. Bu dönemde erkek ve
kızlar birbirlerinin vücut tiplerinden çok kişilikleri ile ilgilenirler.
Birbirlerinin iç dünyalarını, düşüncelerini, duygularını, hayat
anlayışlarını daha iyi tanımaya çalışırlar. Geleceğe yönelik plânlar
yaparlar. Sorumluluk yüklenebilirler, Gelecekle ilgili seçimlerini
yaparlar. Evlenebilir, meslek edinebilir ve vatandaşlık haklarını
kullanabilirler.
6. Ergenlik Döneminde Olumlu Tutum Geliştirme
Ergenlik
döneminde önemli ruhsal gerilimler ve sorunlar ortaya çıkabilir. Her
genç bu dönemde az veya çok bocalama geçirir. Bu bocalama dönemi gencin
göreceği ilgi ve desteğe göre kısa veya uzun sürebilir. Gencin bocalama
dönemini hasarsız geçirebilmesi için ana, baba ve öğretmenlere birçok
görev düşer. Aileler ergenin sorunları konusunda bilgilendirilmelidir.
Ana baba ve öğretmenler, ergenlik çağındaki çocukların olgunlaşmasını
sağlayacak ortamı hazırlamalıdır. Ergenin, bu dönemde doğru
bilgileneceği, kolayca sorunlarını tartışabileceği güvenilir bir çevreye
ihtiyacı vardır. Bu aşamaca uyumlu bir grup arkadaşlığı ile karşı
cinsten kişilerle dengeli ve uyumlu arkadaşlıklar kurmak çok önemlidir.
Dengeli ve uyumlu grup arkadaşlığı ile aynı şekilde karşı cinslerle
yapılan arkadaşlık ergenlik dönemindeki bocalamayı en aza indirir.
Meslek
seçimi ve geleceğe yönelik hedefler genellikle ergenlik döneminde
yapılır. Bu nedenle ergen kendi yeteneklerini tanımalıdır. Kendi
yeteneklerini bilen ergen durumuna uygun olan en iyi mesleği seçer.
Yeteneklerine ve becerisine göre meslek seçen ergen hayatı boyunca mutlu
ve başarılı olur. Aynı zamanda ergen bütün yeteneğini kullanma imkânı
bulur. Mesleğinde uyumlu çalışacağından hayatının daha sonraki
evrelerinde işiyle ilgili problemler en aza iner. Çalışma hayatında
plânlı olmak, başarıyı artıran önemli bir etkendir. Bu nedenle plânlı
çalışma ergenin daha başarılı olmasını sağlar. Dolayısıyla da doyuma
ulaşan ergen daha sağlıklı bir davranış kazanır.
Ergenlik dönemindeki
bir çok sorunun aşılarak olumlu tutum geliştirilmesinde hobilerin ve
spor yapmanın önemi fazladır. Ergenin sinemaya gitmek, kitap okumak,
koleksiyon yapmak gibi hobilerle uğraşması onun rahatlamasını, stresini
atmasını ve birçok olumsuz davranışın engellenmesini sağlar. Aynı
şekilde ergenin spor yapmasının bedensel ve ruhsal gelişimine önemli
katkısı vardır. Spor hem bedeni geliştirir hem de ergenin stresini
atmasına yardımcı olur.
Ergen sosyal ilişkilerde tutarlı saygılı ve
katılımcı olmalıdır. Çünkü ergen kendisinin de toplumun bir bireyi
olduğu ve bazı sorumluluklarının olduğu bilincini taşımalıdır.
Ergenlik
döneminin, kişilerin daha sonraki dönemlerini etkilediği
unutulmamalıdır. Kişiliğin bu dönemde olgunlaşması, eş ve meslek
seçiminin ve önemli kararların bu dönemde alınması hayatın sonraki
dönemlerini etkiler. Ergenlikte geçirilen bazı hastalıklar; daha sonraki
dönemlerde kişinin sağlığını etkiler. Bu nedenle ergenlik döneminin
sağlıklı geçirilmesi gerekir.
Ergenlik döneminde oluşan bedensel ve
ruhsal değişimlerin kişiler arasında farklılık göstereceği ergene
açıklanmalıdır. Buna bağlı olarak oluşacak olumsuz davranışlar
önlenerek, ergenin sağlıklı bir evre geçirmesi sağlanmalıdır.
Ergenlik
dönemi 12-21 yaşlan arasındaki süreyi içine alır. Bu dönem daha önceki
dönemlerin bir düzene sokulduğu dönemdir. Ergenlik, anî ve coşkulu
tepkiler gösterilen, tedirginlik, huzursuzluk ile neşe ve mutluluğun
birbirini izlediği bazen de iç içe yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemdeki
gençlerde genellikle alışılagelmiş davranışlara karşı çıkma eğilimi
vardır. Özellikle de anne baba ve diğer büyüklerin davranışlarını
beğenmezler. Ana ve babaya karşı gelme eğilimi vardır. Sık sık geleceğe
yönelik plânlar yapar. Bağımsız olma ile bir gruba ait olma duyguları
arasında bocalama vardır. Aile bu dönemde gencin sıkıntılarını dikkate
alarak anlayışlı, esnek ve sabırlı davranmalıdır. Bununla birlikte genç
tamamen serbest bırakılmamalıdır. Belirli sınırların konulması gerekir.
Gencin problemlerinin konuşularak anlayışlı bir şekilde çözülmesi
sağlıklı bir gelişmeyi sağlar. Problemlerin çözülmesi, gençle
konuşulması, gencin dinlenilmesi gibi hoşgörü ortamlarında sağlanmaz ise
gençlerle büyükler arasında kopukluk meydana gelir. Bu kopukluğun
yerini tutarsız ve dengesiz ilişkiler doldurabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Teorim
Forum Admin
Teorim


Mesaj Sayısı : 540
Kayıt tarihi : 02/04/10
Nerden : Türkiye

BÜYÜME ve GELİŞME Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜME ve GELİŞME   BÜYÜME ve GELİŞME Icon_minitimeÇarş. Mayıs 19, 2010 2:22 pm

II. RUH SAĞLIĞI
Eski çağlarda ruh hastaları toplumun dışına
itilmekteydi. Hatta özellikle batı toplumlarında ruh hastaları, içlerine
kötü ruhlar girdiği gerekçesiyle cezalandırılmışlardır, içinde
bulunduğumuz yüzyılın başında ruh sağlığı sorunlarının oluşumu,
belirtileri daha iyi yorumlanmaya başlamıştır. Ruh hastalarının tedavi
edilmesi için çeşitli ilâçlar bulunmuştur. Ruh hastalarında bu ilâçların
kullanılmasıyla başarılı sonuçlar alınmaya başlanmıştır.
Başlangıçta
uzun süreli olarak akıl hastanelerine kapatılan hastalar daha sonra
kısa sürelerde tedavi edilerek topluma kazandırılmaya yönelik
uygulamalar yapılmıştır. Yakın zamana kadar “deli” olarak kabul edilen
ruh hastaları için artık “deli” ifadesi kullanılmamaktadır. Günümüzde
ruh hastaları modern yöntemlerle tedavi edilmekte ve başarılı sonuçlar
alınmaktadır.
Ruhsal yönden sağlığını kaybeden kişilerin iş verimi ve
çevreleriyle olan ilişkileri düzensizdir. Ruh sağlığını kaybeden kişi
güvensiz, kaygılı ve karamsar bir duruma girer.
Sağlığın tanımını
yaparken sağlığın bedensel, ruhsal ve sosyal bakımlardan tam bir iyilik
hâli içerisinde olması gerektiğini belirtmiştik. Sağlık kavramı
içerisinde en kolay tanımlanan ve anlaşılabileni, bedensel sağlık
kavramıdır. Oysa, sosyal ve ruhsal sağlığın tanımlanmasıyla ilgili
çeşitli zorluklar vardır. Ruh sağlığını, kişinin kendisiyle ve
çevresiyle uyum içinde olması, aynı zamanda çevresiyle barışık olması
şeklinde tanımlayabiliriz:
Kişilerin çevresiyle uyumlu olması için
ruhsal açıdan sağlıklı olması gerekir. Kişiler ruhsal açıdan sağlıklı
olması için bazı özellikleri taşımalıdır. Bunlardan önemli olanlardan
bazılarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
• Kişi çevresiyle uyumlu
ilişkiler içinde olmalıdır:
• Kişi kendisine güvenmelidir.

Kişide korku, kuşku, üzüntü, endişe gibi saplantılar olmamalıdır.

Bulunduğu arkadaş çevresinde uyumlu, tutarlı ve güven verici olmalıdır.
Çevresindeki kişilerle sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı ilişkiler
kurmalıdır.
• Kişinin hayatında karşılaştığı çeşitli sorunlar
olabilir. Bu sorunlar karşısında bocalamamalıdır. Sorunlarını çözmek
için çeşitli yollar aramalı ve gerçekçi çözüm yolları bulmalıdır.
Kesinlikle ümitsizliğe düşmemelidir.
• Kişinin kendi mesleği dışında
eğlendirici, dinlendirici çeşitli hobileri olmalıdır.
Ruh sağlığı ile
ilgili kavramlardan önemli olan bazıları ruh bilim (psikoloji) ve ruh
hekimliği (psikiyatri) dir. Ruh bilim (psikoloji), ruh sağlığının genel
ilkelerini ve özelliklerini deneysel çalışmalar yoluyla inceler. Ruh
bilimin inceleme alanında sağlıklı insan ele alınır. Ruh hekimliği
(psikiyatri) ise tıpta bir uzmanlık alanıdır. Bu hekimlik dalı ruh
sağlığını bedensel ve sosyal yönleriyle ele alır. Kişinin ruhsal
hastalıklardan korunmasını, ruhsal sorunların teşhis ve tedavisini konu
edinir. Psikiyatrinin görevi ise ruhsal yönden tedavi edilen hastaların
tekrar topluma kazandırılmasını sağlar.
1. Ruh Sağlığını Etkileyen
Faktörler
Ruh sağlığı etkileyen faktörler kişisel faktörler ve
çevresel faktörler olmak üzere iki gruba ayrılır. Bunları aşağıdaki gibi
açıklayabiliriz.
a) Ruh sağlığını etkileyen kişisel faktörler
Ruh
sağlığını etkileyen kişisel faktörler arasında önemli olanları;

Yaş ve cinsiyet,
• Kişinin alışkanlıkları,
• Meslek ve medenî
durum,
• Beden sağlığıdır.
Yaş ve cinsiyet: Yapılan araştırmalar
sonucunda bazı ruhsal sorunların belli yaş gruplarında yoğunlaştığı
görülmüştür. Çoğunlukla 30-40 ve 45-50 yaşları ile yaşlılık dönemlerinde
ruh sağlığı bozukluklarına daha sık rastlanılmıştır. Örneğin, erken
bunama gibi rahatsızlıklar 30-40 yaşlarında görülür. Kadınların menapoz
dönemine girdikleri 45-50 yaşlarında çeşitli ruhsal problemler oluşur.
Yaşlılarda ise yaşlılıktan dolayı bunama görülebilir.
Ruhsal
durumların ortaya çıkması cinsiyetle de ilgilidir. Ruhsal problemlerin
ortaya çıkması kadın ve erkekte aynı sıklıkta olmaz. Ruhsal problemler
kadınlara göre erkeklerde daha fazla görülür. Nedeni ise ruh sağlığına
etki eden faktörlerin erkeklerde daha kalıcı etki bırakmasıdır.
Kişinin
alışkanlıkları: Kişinin alışkanlıkları olumlu ve olumsuz yönlerde olmak
üzere iki çeşittir. Olumlu alışkanlıklara örnek olarak spor yapma,
düzenli uyuma, dengeli beslenme, hobiler ve düzenli çalışmayı
verebiliriz. Bu alışkanlıklar kişinin ruh sağlığını olumlu olarak
etkiler. Olumsuz alışkanlık dediğimiz kötü alışkanlıklar arasında sigara
içmek, alkol ve uyuşturucu kullanmak ile kumar oynamayı örnek olarak
verebiliriz. Saydığımız bu kötü alışkanlıklar hem ruh sağlığın hem de
beden sağlığını olumsuz olarak etkiler. Yapılan araştırmalar, ruh
sağlığı bozulan ve kötü alışkanlıkları olan kişilerde suç işleme
eğiliminin daha fazla olduğunu göstermiştir.
Meslek ve medenî durum:
Kişinin mesleği, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılaması bakımından
oldukça önemlidir. Dolayısıyla kişinin mesleğini iyi seçmesi ve severek
yapması gerekir. Severek ve isteyerek mesleğini yapması ruh sağlığını
olumlu etkiler. Sevilmeyen ve istenilmeyen işlerde çalışmak başarıyı
engeller. Bu durum ise kişinin ruh sağlığını etkileyerek strese neden
olabilir.
Kişilerin ruh sağlığını medenî durumu da etkiler. Sevgi,
saygı ve hoşgörü ilkesine dayalı olan evliliklerde kişilerin ruhsal
durumları daha dengelidir. Sürekli tartışmaların olduğu, sevgi, saygı ve
hoşgörünün olmadığı evliliklerde bu durum önemli ruhsal sorunların
temel kaynağı olabilir. Sevgi, saygı ve hoşgörünün olmadığı aile
ortamından en fazla etkilenen çocuklardır. Çocuklar bu durumdan olumsuz
yönde etkilendiğinden ilerki yaşlarda davranışlarına bu durumu yansıtır.
Beden
sağlığı: Kişinin ruh sağlığını, bedensel ve sosyal sağlıktan ayrı
olarak düşünmek yanlıştır. Bu sağlık öğelerinin birinde meydana gelen
bir olumsuzluk diğerini de olumsuz etkiler. Örneğin, beden sağlığı
bozularak hastalanan bir kişi bu durumundan etkilenir. Dolaysıyla bu
durum kişinin ruh sağlığına etki ederek bozulmasına neden olur.
özellikle uzun süreli yatak hastaları ve tedavisi mümkün olmayan
hastalıklar kişinin ruh sağlığının bozulmasına yol açar. Aynı şekilde
kişinin ruh sağlığının bozulduğu durumlarda da beden sağlığı etkilenerek
bozulabilir.
b) Ruh sağlığını etkileyen çevresel faktörler
Ruh
sağlığını etkileyen çevresel faktörleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
Bunlar;
• Ailesel faktörler,
• Sosyal, kültürel ve ekonomik
faktörler,
• Özel zorlayıcı durumlardır.
• Ailesel faktörler:
Kişinin temel özelliklerinin ilk belirlendiği yer ailesidir. Aile
içindeki sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı ilişkiler ruhsal gelişimi
önemli ölçüde etkiler. Aile içindeki sağlam ve tutarlı ilişkiler kişinin
karşılaştığı birçok problemi kolayca aşmasını sağlar.
• Sosyal,
kültürel ve ekonomik fakförler : Kişiliğin gelişmesinde ailenin önemini
yukarıda açıklamıştık. Nasıl ki bireyin kişiliği ailede oluşuyorsa
ailelerin kişiliğinin oluşması, bulunduğu ortamın sosyal kültürel ve
ekonomik faktörlerinden etkilenmesiyle olur. Kişilik oluşurken sosyal
çevredeki gelenek ve göreneklerden etkilenerek şekillenir. Sosyal
çevrenin kurallarına uyulduğunda ruh sağlığı bu durumdan olumlu
etkilenir. Sosyal çevrenin kurallarına uyulmadığı zaman kişide
antisosyal davranışlar gözlenir. Sosyal çevresiyle uyumlu olan kişi,
toplumun da kuralları olduğu bilincine vardığından yeni değer yargılan
gelişir. Böylece toplum içindeki zorluklara daha kolay göğüs gerer.
Kişilerin
ruhsal yapısına etkili olan etmenlerden bir diğeri ise kültürel ve
ekonomik faktörlerdir. Kişinin kültürel ve ekonomik durumlarının iyi
olması ruh sağlığını olumlu etkiler. Ancak kültürel ve ekonomik
etmenlerin iyi olması ruh sağlığının da kesin iyi olacağı anlamını
taşımamalıdır. Kültürel ve ekonomik durumu iyi olan toplumların değişik
kesimlerinde ruhsal bozukluklar ortaya çıkabilir.
Ekonomik durumları
nedeniyle farklı kültürlere sahip ortamlarda çalışan kişilerde,
bulundukları ortamın kültür ve ekonomisine uyum sağlayamadığında çeşitli
ruhsal sorunlar ortaya çıkar. Örneğin, çalışmak için Almanya’ya giden
ilk dönemdeki işçilerimizde bu durum gözlenmiştir. Bu işçilerimizden
bulundukları ortamın şartlarına uyum sağlayamayanlardan bazılarında
ruhsal problemler gözlenmiştir. Uyum sağlayamayanların bir kısmı ise
geri dönmüşlerdir.
Özel zorlayıcı durumlar: Savaş, göçler, doğal
afetler ve kazalar gibi bazı durumlar kişileri normalin dışında
etkileyerek strese neden olabilir. Özellikle de daha önceden ruhsal
problemleri olan kişiler bu durumlardan daha fazla etkilenir.
Buraya
kadar yapılan açıklamalardan anlaşıldığı gibi ruh sağlığı kişisel ve
çevresel faktörlerden çabucak etkilenir. Ruh sağlığının olumlu olarak
etkilendiği davranışları özet olarak aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

Kişi, kendini tanımalıdır. Buna bağlı olarak olumlu ve olumsuz
yönlerinin olacağını kabul etmeli ve olumlu davranışlarını geliştirirken
olumsuz olanları azaltmaya çalışmalıdır.
• Kişi, kendi
özelliklerini, yaşadığı ortamın gerçeklerini de göz ardı etmeden
korumalıdır.
• Kişi, evinde, okulunda ve is yerinde çalışarak
yaşadığı toplumun ve kendisinin gelişmesine katkıda bulunmalıdır.

Kişi, çevresindeki farklı görüşlere sahip kişilere karşı anlayış ve
hoşgörü ile yaklaşıp iş birliği yapabilme yeteneğine sahip olmalıdır.

Kişi, hayatında zor durumlar ve başarısızlıklarla karşılaşabilir. Bu
durumlara karşı mücadele etme gücünü kendinde bulmalıdır.
• Kişi,
yeni durumlara gerçekçi değerlendirmeler yaparak uyum sağlayabilmelidir.
2.
Ruh Sağlığının Korunması
Ruh sağlığının korunması, ancak beden
sağlığının da korunmasıyla sağlanabilir. Çünkü ruh ve beden sağlığından
herhangi birisi bozulduğunda diğeri de bu durumdan etkilenerek bozulur.
Ruh sağlığını korumak için öncelikle beden sağlığının korunması gerekir.
Ruh sağlığını korumak için yapılması gerekenlerden bazıları ise
aşağıdaki gibidir:
• Kişiler kendisinin ve çevresindekilerin ruh
sağlığını düşünerek okulda, ailede ve toplum içinde tutarlı
davranmalıdır.
• Kişinin günlük hayatındaki belli nedenlere bağlı
kaygıların ve üzüntülerin, her zaman ruhî bozukluk belirtisi olmayacağı
bilinmelidir.[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

İnsan hayatının herhangi bir döneminde üstesinden gelemeyeceği ruhsal
problemleri olabilir. Ancak bu problemlerin yardımla, zaman içerisinde
atlatılabileceği kabullenilmelidir. Okul hayatı boyunca karşılaştığı
problemlerde sınıf öğretmeninden, rehber öğretmenden, okul
yöneticilerinden veya sağlık personelinden yardım istemelidir. Bu
kişiler dışındakilerden yardım istemek kişiyi daha büyük ruhsal
sorunlara itebilir.
• Kişi kendisinin de toplumda bir yeri olduğunu
bilmelidir. Toplumda bir yeri olduğunu bilen kişi güçlükler karşısında
yılmadan, karamsarlığa kapılmadan ve sorumluluklarına uygun
davranışlarda bulunmalıdır. Bu davranışlar ruh sağlığını olumlu etkiler.

Kişi yeteneklerini bilmeli, verimli uğraşlar edinmeli, başarılarından
mutlu olmalıdır. Böylece hem yararlı işler yapılır hem de ruh sağlığı
korunmuş olur. Kişinin verimli uğraşları olması boş zamanı
doldurduğundan sıkıntı ve stresi önler.
• Kişinin geleceğe yönelik
hedef ve tasarıları olmalıdır. Hedefine ulaşmak için çaba göstermelidir.
Böylece kendisini boşlukta hissetmez. Yaşamak için bir amacı olur.
Hayatta hiçbir amacı olmayan kişilerin çeşitli ruhsal problemleri olur.

Kişi başarısızlıktan yılmamalı, yeni durumlara uyum sağlamalıdır.
Bulunduğu yeni durumlara uyum sağlayamayan ve başarısızlık karşısında
pes eden kişilerin ruhsal durumları olumsuz etkilenir. Ruh sağlığının
korunmasında uygulanan sağlık hizmetleri üç [1, 2 ve 3] basamaklıdır.

Kişinin ruhen dinlenmesi, sağlıklı ve uzun yaşayabilmesi açısından
oldukça önemlidir. Çeşitli hobileri olan, yeterince tatil yapan kişiler
bedenen olduğu kadar ruhen de dinlenmiş olurlar. Bu durum ise onların
sağlıklı olmalarına katkıda bulunur.
Birincil koruyucu ruh sağlığı
hizmetleri: Ruh sağlığını korumada birinci basamak uygulamaları,
rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden olan etmenleri ortadan kaldırmaya
yöneliktir. Bu basamaktaki hizmetlerde ruhsal rahatsızlığın fazla
görüldüğü kişilere yönelik tedbirler alınır. Birincil koruma halk eğitim
merkezleri, okul aile birlikleri, mediko-sosyal merkezler ve rehberlik
danışma merkezlerince yapılır.
ikincil koruyucu ruh sağlığı
hizmetleri: Bu basamakta ruhsal rahatsızlığı olanların ayakta tedavisi
yapılır. Tedavi ilâçla veya psikoterapi ile yapılır. Psikoterapide hekim
ile hasta karşılıklı olarak görüşerek problemlerin çözümüne gidilir.
İkincil
korumada okullardaki rehberlik hizmetleri ruhsal problemi olan
öğrencilerin problemlerinin büyümeden önlenmesi bakımından oldukça
yararlıdır.
Üçüncül koruyucu ruh sağlığı hizmetleri: Bu basamakta ruh
sağlığı bozulan kişilerin tekrar topluma kazandırılmasına yönelik
hizmet verilir. Ruhsal rahatsızlık sonucunda çeşitli yeteneklerini
kaybeden kişiler, tekrar topluma kazandırılmaya çalışılır. Bu
basamaktaki hizmetler rehabilitasyon merkezlerinde psikiyatri ve ruh
sağlığı kliniklerinde verilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
BÜYÜME ve GELİŞME
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Online-Bilgi Yardımı :: Eğitim-Öğretim :: Biyoloji-
Buraya geçin: